-
1 çok defa
adv. numbers of times -
2 çok
çok <- ğu> adj viel, viele; adv viel; viel-, multi-; sehr schön usw; durchaus; lange warten, arbeiten;-den (daha) çok mehr als;daha çok var mı? ist es noch weit?;çok çok höchstens;çok defa(lar) (a çok kere, çok sefer) (sehr) oft; meistens;çok geçmeden kurz darauf, bald danach;çok gelmek zu viel sein ( oder werden); zu viel scheinen;çok görme Missgunst f;çok görmek (-i –e) etwas (A) als überflüssig für jemanden erachten; jemandem etwas missgönnen; viel durchmachen;çok heceli GR mehrsilbig;çok olmak fig zu weit gehen, keine Grenzen kennen;çok şey! erstaunlich!, fam ein dolles Stück;az çok mehr oder weniger;en çok höchstens; meistens;pek çok sehr viel; -
3 çok
(çoğu)1) мно́го- dan çok daha — гора́здо; бо́лее; значи́тельно
çok daha mühim — гора́здо серьёзнее; гора́здо важне́е
çok defa(lar) — мно́го раз, [о́чень] ча́сто; бо́льшей ча́стью, ча́ще всего́
çok gelirli — дохо́дный, име́ющий (получа́ющий) больши́е дохо́ды
çok kazanç sağlamak — обеспе́чивать (дава́ть) большу́ю при́быль
çok yağışlı — с оби́льными дождя́ми
çok kere(ler), çok sefer = çok defa(lar) —
bugün işimiz çok — сего́дня у нас мно́го рабо́ты
2) мно́гоçok kişilik — многоме́стный (о самолёте, машине и т. п.)
çok manalı — многозначи́тельный
çok milletli — многонациона́льный
3) о́чень; си́льноçok az — о́чень ма́ло
4) до́лгоçok beklemek — до́лго ждать, зажда́ться
çok çalıştık — а) мы мно́го порабо́тали; б) мы до́лго рабо́тали
çok düşünmeden — недо́лго ду́мая
-
4 defa
defalarca — мно́го раз, неоднокра́тно
bazı defa — иногда́
bir defa — а) одна́жды; б) оди́н раз
birkaç defa — не́сколько раз
bu defa — на э́тот / сей раз
çok defa — мно́го раз
geçen defa — в про́шлый раз
kaç defa — ско́лько раз
kaç defa söyledim — ско́лько раз я говори́л
-
5 çok
"1. much; many, a lot of, lots of, plenty of. 2. often, long (time). 3. very. 4. very much. 5. poly-. -tan long since, a long time ago. çoktan beri/-tandır for a long time (now). - bilmiş 1. clever, smart. 2. cunning, crafty. - çok at most, at the very most. - defa 1. often, frequently. 2. many times. - fazla far too much. - geçmeden before long, soon. - gelmek /a/ 1. to be too much (for). 2. to become too much for (someone) to take. - gezen çok bilir. proverb One who travels a lot knows a lot. - gitmek to go too far. - görmek 1. /ı/ to consider (something) to be too much. 2. /ı, a/ to begrudge (someone) (something). -a kalmaz before long. - kere/kez 1. often, frequently. 2. many times. -a mal olmak to cost a lot. - naz âşık usandırır. proverb If you behave too coyly you will lose your lover. - olmak to go too far, overstep the limit. - söylemek to talk too much. - sürmez. It won´t last long. - şey! How strange!/What an odd business! - şükür! Thank God! - taraflı law multilateral. -a varmaz soon, before long. - yanlı/yönlü versatile, many-sided. - yaşa! 1. Bless you!/Gesundheit! (said when someone has sneezed). 2. Bless you! (said to someone with whom one is highly pleased). " -
6 çoğu
1. أغلبية [أَغْلَبِيَّة]Anlamı: çoğu zaman, çok defa2. أكثرية [أَكْثَرِيَّة]Anlamı: çoğu zaman, çok defa3. سواد [سَوَاد]Anlamı: çoğu zaman, çok defa4. غالبية [غالِبِيَّة]Anlamı: çoğu zaman, çok defa -
7 أغلبية
أَغْلَبِيَّة1. ekseriyetAnlamı: çoğunluk, çokluk2. çoğuAnlamı: çoğu zaman, çok defa3. birçoğuAnlamı: oldukça çok, sayısı belirsiz4. birçokAnlamı: oldukça çok, sayısı belirsiz5. çoğunlukAnlamı: sayı üstünlüğü olan -
8 أكثرية
أَكْثَرِيَّة1. ekseriyetAnlamı: çoğunluk, çokluk2. çoğuAnlamı: çoğu zaman, çok defa3. birçoğuAnlamı: oldukça çok, sayısı belirsiz4. birçokAnlamı: oldukça çok, sayısı belirsiz5. çoğunlukAnlamı: sayı üstünlüğü olan -
9 რამგენჯერმე
bir çok kereler, bir çok defa -
10 numbers of times
adv. çok defa, birçok kez, defalarca -
11 numbers of times
adv. çok defa, birçok kez, defalarca -
12 oft
oft adv sık sık, çok defa -
13 çoğu
II pron1) ( büyük bölümü) meiste(r, s)insanların \çoğu die meisten Menschenoyuncuların \çoğu das Gros der Spieler, die meisten Spieler2) çocukların \çoğu hastalandı viele der Kinder wurden krank -
14 alelekser
arapça علی الاكثر çok defa. -
15 سواد
سَوَاد1. karanlıkAnlamı: ışık olmama durumu2. karartıAnlamı: karaltı3. ekseriyetAnlamı: çoğunluk, çokluk4. karaltıAnlamı: hafif karalık, leke5. çoğuAnlamı: çoğu zaman, çok defa6. çoğunlukAnlamı: sayı üstünlüğü olan7. siyahlıkAnlamı: kara renk -
16 غالبية
غالِبِيَّة1. ekseriyetAnlamı: çoğunluk, çokluk2. çoğuAnlamı: çoğu zaman, çok defa3. çoğunlukAnlamı: sayı üstünlüğü olan -
17 зачастую
çok kez,çoğu defa* * *разг.çok kez; çoğu defa -
18 раз
I м1) врз kez, defa, kere, seferтри ра́за — üç kez / defa
корми́ть три ра́за в день — günde üç öğün yemek vermek
увели́читься / возрасти́ в три ра́за — üç kat / misli artmak
в пе́рвый раз — ilk kez / kere
я вас пе́рвый раз ви́жу́ — sizi ilk görüyorum
я уже в тре́тий раз говорю́,... — üçtür söylüyorum,...
прочти́ ещё раз — bir (kez) daha oku
терпе́ние, терпе́ние и ещё раз терпе́ние — sabır, sabır, gene sabır
ка́ждый раз по-ра́зному — her defasında / seferinde başka türlü
на сей раз — bu kez / defa
на сей раз хва́тит — bu defalık yeter
раз в два дня — iki günde bir, gün aşırı
раз в не́сколько лет — her birkaç yılda bir
поговорю́(-ка) я с ним в после́дний раз — onunla son olarak konuşayım da
2) нескл. ( при счёте) birэ́то раз, а во-вторы́х,... — bu bir, ikincisi de...
••в друго́й раз — başka sefere
ино́й раз — kimi kez / defa
не раз — defalarca, çok kez
ни ра́зу — bir kez / kere olsun
сейча́с в са́мый раз пообе́дать — şimdi yemek yemenin tam sırası
II нареч.э́то пальто́ тебе́ в са́мый раз — bu palto tam sana göredir
bir gün; bir defasındaраз ле́том — bir yaz günü
III союз, разг.ка́к-то раз — bir gün, bir defasında / seferinde
раз (э́то) так,... — madem böyledir,...
раз ты хо́чешь,... — madem istiyorsun..., sen istedikten sonra...
-
19 zu
zu [tsu:]I präp\zu Hause evde;das Museum \zu Speyer Speyer Müzesi;Herzog \zu X X arşidükü;\zu beiden Seiten iki tarafta [o yanda];\zu seiner Rechten sağ tarafında;sie kommt \zu mir o bana geliyor;er geht \zum Bahnhof/\zur Post istasyona/postaneye gidiyor;es fiel \zu Boden yere düştü;\zu jdm hinsehen birine bakmak;das Zimmer liegt \zur Straße hin oda sokağa bakıyor2) (hin\zu, da\zu)er setzte sich \zu den anderen ötekilerin yanına oturdu;nehmen Sie Wein \zum Essen? yemeğin yanında şarap alır mısınız?3) ( zeitlich)\zu jener Zeit o zamanlar;ich kündige \zum 1. Mai 1 Mayıs'ta istifa ediyorum;\zu Anfang başta;\zu Ostern/Weihnachten Paskalya'da/Noel'de;\zum ersten Mal ilk defa olarak;\zu Mittag/Abend essen öğle/akşam yemeği yemek\zum Teil kısmen;in Kisten \zu (je) hundert Stück yüzerlik kasalarda;\zum halben Preis yarı fiyatına;das Kilo \zu drei Euro kilosu üç eurodan5) ( Art und Weise)\zu Recht haklı olarak;\zu Fuß yayan\zum Glück şansa;\zu allem Unglück bütün şanssızlıkların üstüne;ein Stift \zum Schreiben yazmak için bir kalem;\zur Unterhaltung eğlence için;es ist \zum Weinen ağlanacak durum;etwas \zum Essen/Lesen mitnehmen yanına yiyecek/okuyacak bir şey almak;kommst du \zum Frühstück/Abendessen? kahvaltıya/akşam yemeğine geliyor musun?;jdm \zum Geburtstag gratulieren birinin yaş gününü kutlamak7) ( Verhältnis)die Chancen stehen eins \zu zehn bire on şans var;eins \zu null für Galatasaray Galatasaray için bir sıfır8) ( in Bezug auf) ile ilgili olarak, hakkında, üzerine;\zu dieser Frage möchte ich Folgendes sagen:... bu sorun hakkında [o ile ilgili olarak] şunu söylemek isterim:...9) ( Verwandlung)das Wasser wurde \zu Eis sudan buz olduII adv1) ( allzu) pek, fazla(sıyla);\zu sehr pek çok, çok fazla;\zu viel gereğinden [o yeterinden] fazla; ( übertrieben) aşırı;\zu schnell aşırı hızla2) ( Richtung) -e doğru;nach Süden \zu güneye doğru4) ( zeitlich)ab und \zu arada sırada;von Zeit \zu Zeit zaman zaman1) ( mit Infinitiv)es ist schön, neue Leute kennen \zu lernen yeni insanlar tanımak güzel oluyor;es ist leicht \zu finden onu bulmak kolaydır2) ( mit Partizip Präsens)die \zu erledigende Arbeit bitirilmesi gereken iş -
20 приём
м1) (в партию, профсоюз, учебное заведение и т. п.) kabul (etme), almaприём на рабо́ту — işe alma / alınma
2) (гостей, посетителей и т. п.) kabul (etme); ağırlamaприём тури́стов из мно́гих стран — çeşitli ülkelerden turistlerin ağırlanması
вы запи́саны на приём? (к врачу) — randevunuz var mı?
ско́лько врач берёт за приём? — doktorun vizitesi kaça?
приём зака́зов — sipariş kaydı (на товары, услуги)
за́втра начина́ется приём зака́зов (на билеты) — yarından itibaren rezervasyon başlıyor
3) ( товаров) teslim alma, tesellüm (etme)4) ( гостеприимство) kabul, ağırlama, karşılamaгостя́м был ока́зан о́чень хоро́ший приём — konuklar çok iyi ağırlandı
5) kabul (-lü)устро́ить / дать приём — bir kabul vermek
ко́нсул устро́ил приём — konsolos bir davet / kabul verdi
6) (телеграмм, радиосообщений и т. п.) almaради́ст продолжа́л вести́ приём — telsizci dinlemede kalıyordu
переходи́ть на приём — радио dinlemeye geçmek
перехожу́ на приём! — радио tamam!
приём! — радио tamam!
7) ( доза) dozлека́рство на два приёма — iki doz ilaç
8) ( способ) yöntem; teknik (-ği); oyunиспо́льзованные а́втором рома́на приёмы — romanı yazanın kullandığı yöntemler
опа́сный приём (в борьбе) — спорт. tehlikeli oyun
9) ( отдельное действие) defaон прочёл кни́гу за оди́н приём — kitabı bir oturuşta okudu
за оди́н приём не сде́лаешь — bir defada yapamazsın
- 1
- 2
См. также в других словарях:
on defa (veya kere) — pek çok … Çağatay Osmanlı Sözlük
kazanmak — i 1) Kazanç sağlamak Bu beş lirayı bitirmeden ben para kazanmalıyım. P. Safa 2) nsz Olumlu, iyi bir sonuç elde etmek Böyle yazılara hiç cevap vermeyiz ve yazı çok ağırsa dava açarak çok defa kazanırız. B. Felek 3) Çıkmak, isabet etmek 4) Edinmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
1980 Turkish coup d'état — The daily Hürriyet ran an extra edition, whose headline read The army has seized control The 12 September 1980 Turkish coup d état, headed by Chief of the General Staff General Kenan Evren, was the third coup d état in the history of the Republic … Wikipedia
bizcileyin — zf., esk. Bizim gibi Dünya havadislerini, çok defa, bizcileyin, gazetelerden, radyolardan öğrenirlermiş. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
safha — is., Ar. ṣafḥa 1) Evre Gerçi sonradan, bu olayın şu son safhasını hatırladıkça çok defa gülmekten katılmışımdır. Y. K. Karaosmanoğlu 2) fiz. Faz … Çağatay Osmanlı Sözlük
servet — is., Ar. ṣervet Varlık, zenginlik, mal mülk Servet denen şey çok defa paradan ibarettir. F. R. Atay Birleşik Sözler servet sahibi … Çağatay Osmanlı Sözlük
tahtakurusu — is., hay. b. Yarım kanatlılardan, uzunluğu 3 5 mm, vücudu oval ve yassı, kanatları körelmiş, oturulan, yatılan yerlerde üreyen, kan emerek beslenen, pis kokulu böcek, tahta biti (Cimex lectularius) Tahtakurusu yüzünden çok defa kompartımanlarda… … Çağatay Osmanlı Sözlük
talihsizlik — is., ği Talihsiz olma durumu, talihi olmama durumu, şanssızlık, bahtsızlık Hayatımızda çok defa talih veya talihsizlikler tesadüflerin eseridir. R. H. Karay … Çağatay Osmanlı Sözlük
tayın — is., ask., Ar. taˁyīn 1) Asker azığı 2) ask. Asker ekmeği 3) Savaş veya seferberlik dönemlerinde vatandaşlara karneyle dağıtılan ekmek Çok defa kahvaltı tayınım olan bir dilim kuru ekmekle bir topak tulum peynirini bile tıkınmaya imkân… … Çağatay Osmanlı Sözlük
üzülmek — nsz 1) Üzme işine konu olmak Karısının düştüğü bu hâle üzülmek şöyle dursun ona çok defa dadı kalfa muamelesi etmekten çekinmezdi. R. N. Güntekin 2) Üzüntü duymak, kaygılanmak Bu apartmandan başka yere gideceksiniz diye üzülüyorum. P. Safa … Çağatay Osmanlı Sözlük
alelekser — (A.) [ ﺮﺜﮐﻻا ﯽﻠﻋ ] çok defa … Osmanli Türkçesİ sözlüğü